15 Temmuz darbe teşebbüsünün anatomisi çıkarıldı
Pamukkale Üniversitesi’nde “Türkiye’de Darbelerin Anatomisi” paneli düzenlendi. Panelistler, darbelerin tarihsel sürecini ve 15 Temmuz darbe girişimini çeşitli yönleriyle ele aldılar.
PAÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Konferans Salonu’nda düzenlenen ve çok yoğun bir dinleyici kitlesinin katılımıyla gerçekleşen panelin oturum başkanlığını Prof. Dr. Nurettin Öztürk yaptı. İlk olarak oturum başkanı Nurettin Öztürk, 15 Temmuz darbesi ile ilgili görüşlerini ifade etti. Öztürk, “Böylesini görmemiştik. Bizim tanklarımız, uçaklarımız, helikopterlerimiz, silahlarımız bizi sokağa çıkartmamak için, bizi 16 Temmuz cehennemine mahkum etmek için çıkmış üstümüze ateş kusuyor. Böyle bir kötülüğü Çanakkale’de de görmedik, oradaki düşmanımız bile asildi. Bu bakımdan ağır bir yara içindeyiz. Halisdemir ailesinin vatansever, gözütok ve gözüpek aile kimliği önünde saygıyla eğiliyorum. Çünkü, niçin Niğde’nin Bor ilçesinin Çukurkuyu Köyü’nden bir Ömer Çavuş çıktı? Çünkü o topraklar Mustafa Kemal’in ve atalarının toprakları. Orada Bektik Yörükleri yaşıyor. Bektik Yörükleri Maraş’ın Elbistan’ından göç ettirilmiş yörük çocukları. Buradaki Bekilli ile oradaki Bektikli aynı. Paşamız demiş ki “Yörük obasında duman tüttüğü sürece bu devlet yıkılmayacak!”. Komutanımız arkadaşlarıyla sohbet ederken ‘Hadi menemen yapıp yiyelim’ dermiş. Ben de şimdi panelist arkadaşlarıma o sözü söyleyeceğim, değerli meslektaşlarım buyurun menemen yiyelim” diyerek panelistleri kürsüye davet etti.
Doç. Dr. Güney Çeğin ise konuşmasında Türkiye tarihinde sıklıkla karşılaştığımız askeri darbelerin ne türden bir mekaniğe sahip olduğunu tahlil etti. Analizinde özellikle silahlı kuvvetlerin organize edilme tarzına odaklanan Çeğin, 93 harbinden sonra Prusya modeline, 1950'lerle beraber de NATO stratejisine göre biçimlenen ordu teşkilatının her daim darbeye açık bir yapılanmadan muzdarip olduğunu iddia etti. Darbeyi, sivil siyaseti gasp eden bir sınır ihlali olarak tarif ettikten sonra askeri müdahaleyi kurumsallaştıran mekanizmayı berhava edecek bir değişimin şart olduğunu ileri sürdü. Çeğin, konuşmasında ayrıca Türkiye'de askerileşmiş bir toplumsallığın mevcut olduğuna ve ideolojik patikalarına bakılmaksızın çok farklı sosyal grupların bile darbeden politik medet umduğuna değinildi.
15 Temmuz darbe teşebbüsünün ordunun bütünlüğünü çiğneyen bir isyan hareketi olduğunu belirten Doç. Dr. Aliyar Demirci ise, “Bir kurum olarak ordu bu darbede yer almaz. Bu yönüyle 27 Mayıs’ı, Talat Aydemir ayaklanmalarını hatırlatır. İdeolojik motivasyonunu, ordu dışından bir kaynaktan sağladığı için 9 Mart cunta oluşumuyla arasında şeklî bir benzerlik düşünülebilir. Ordu mensupları, farklı akımlardan dünya görüşlerinden etkilenebilir. Mühim olan bunun iş akışına yansıtılıp yansıtılmadığıdır. Bir subayın, ordunun kendi nizamını, hiyerarşik bütünlüğünü ortadan kaldıracak şekilde, dünyevî ya da dinî akıma, ideolojiye ve otoriteye itaat ilişkisiyle tabi olması ülke güvenliği için tehdittir. Modern ordular bürokratik cihazlardır. Modern demokrasilerde bürokratik cihaz seçilmiş otoritelerden emir ve talimat alır. İstikrar bulmuş oturmuş orduların, olağan barış zamanlarında Weberyen anlamıyla bürokratik otorite yerine karizmatik bir otoriteye ya da kurumsal karizma varken onun dışında başka bir karizmaya bağlanması, yaşadığımız türden krizlere sebep olur.
Burada psikiyatristlerin, psikologların bu mesele için başvurduğu bir kavramı gündeme getireceğim. FETÖ aslında kültleşmiş bir dinî akıma dayanmaktadır. “Kült, bir dogma yahut dinî bir öğretiye dayalı olarak, genelde toplumun kabul görmüş inanç ve değerleriyle karşıtlık gösteren inanç ve ritüeller sistemidir”. Kült yapılarda kült liderinin, çok özel bir bilgi ve ilahî güce sahip olduğu öne sürülür. Kült hareketin mensuplarının zihni, sürekli meşgul tutulur, bu kişiler zamanla diğer insanları anlayamaz hale gelir ve özgür birey olmaktan vazgeçer, tektipleşir . Kült gruplarda ‘grubun selameti’ adına ya da ‘grubun menfaati’ için gibi gerekçelerle ahlak dışı davranışlar rasyonalize edilir. Kült örgütün mensupları, ilk basamakta diğer insanların yanlış, kendilerinin doğru yerde durduklarını varsayarlar, daha sonra dinen ve ahlaken üstün olduklarını kabul ederler, ardından da kendilerinin iyi, ötekilerin kötü olduğunu düşünmeye başlar ve son aşamada ötekileştirdiklerine zarar vermeyi ve yok etmeyi kendi dünyalarında meşrulaştırırlar.
15 Temmuz darbe girişimi, bu kült hareketin liderinin askerî kanadına verdiği talimatla başlamış, bir harekât planı hazırlanmış ve gerçekleştirilmiştir. Bu süreçte 15 Temmuz öncesinden ilk sarsıntılar başlamıştır, yaşadığımız adetâ ‘siyasî ve sivil bir depremdir’. Darbe, başarıya ulaşsaydı, bizleri bir iç savaş, güney sınırlarımızda aleyhimize bir sınır değişikliği, en önemlisi aldatma ve aldanma üzerine kurulu sanal bir dünya, kısacası zifirî bir karanlık bekleyecekti. Bu açıdan 15 Temmuz’dan 16 Temmuz’a geceden sabaha Türkler karanlıktan aydınlığa koşmuştur” diye konuştu.
Konuşmaların ardından Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Bülent Erdur, oturum başkanı ve panelistlere şilt takdim etti.