PAÜ’de Yazılışının 950. Yılında Uluslararası Dîvânu Lugâti’t-Türk ve Türk Dünyası Sempozyumu Başladı

10 Saat Önce

Pamukkale Üniversitesi (PAÜ), UNESCO Türkiye Milli Komisyonu ortaklığında 4-5-6 Aralık tarihlerinde yüz yüze ve çevrim içi gerçekleştirilecek sempozyum, PAÜ Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen açılış töreni ile başladı.

Sempozyumun açılış programına Denizli Valisi Ömer Faruk Coşkun, Rektör Prof. Dr. Ahmet Kutluhan, UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Başkanı Prof. Dr. M. Öcal Oğuz, Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Osman Mert, Pamukkale Üniversitesi Altay Toplulukları Dil ve Kültürleri Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Nergis Biray, Pamukkale Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Feyza Tokat, akademisyenler ve öğrenciler katıldı.

Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başlayan açılış programı, müzik dinletisi ve ardından açış konuşmaları ile devam etti.

PADAM Müdürü Tokat: “Bugün, Üniversitemizin Türkçe Öğretim Merkezi olarak biz de Kaşgarlı Mahmud’un izinden gidiyor, Türkçe'nin yabancı dil olarak öğretiminde kültürel unsurların kullanılması konusuna özen göstererek, Türkçeyi tanıtma, öğretme misyonumuzu gururla sürdürüyoruz.”

Açış konuşmalarından ilkini Pamukkale Üniversitesi Dil Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi (PADAM) Müdürü Doç. Dr. Feyza Tokat gerçekleştirdi. Doç. Dr. Tokat konuşmasında şunları ifade etti: “11. yüzyılda Kaşgarlı Mahmud tarafından yazılan Divanu Lügat’it-Türk sadece Türk dili ve kültürüne ışık tutan bir sözlük değil, aynı zamanda yabancılara Türkçe öğretmek amacıyla yazılan ilk esendir. Yabancı dil öğretiminde kültürel aktarımın önemini kavramış olan Kaşgarlı Mahmud, anlamının verdiği hemen her kelimede Türk kültürlü motiflerinden birini ortaya koymuş ve kelime, kültür ve hedef kitle arasındaki bağdandan da hiç uzaklaşmamıştır. Bu yaklaşım, günümüz yabancı dil öğretiminin temel ilkeleriyle benzerlik göstermektedir. Bugün, Üniversitemizin PADAM yani Türkçe Öğretim Merkezi olarak biz de Kaşgarlı Mahmud’un izinden gidiyor, Türkçe'nin yabancı dil olarak öğretiminde kültürel unsurların kullanılması konusuna özen göstererek, Türkçe’yi tanıtma, öğretme misyonumuzu gururla sürdürüyoruz. Türkçe'nin güzelliklerini konuşma ve yazı dilimizde yaşatmak, öğrencilerimizin zengin kültürümüzde buluşturmak bizim için büyük bir onur ve sorumluluk. Divanu Lügat’it Türk’ün yazılışının 950. yılı vesilesiyle düzenlediğimiz bu sempozyumda ebedi aleme irtihal etmiş, başta Besim Atalay ve öğrencisi olarak ders aldığım Prof. Dr. Ziyad Akkoyunlu hocam olmak üzere Divanu Lügat’it ve Türk dili üzerine emek vermiş tüm hocalarımızı rahmetle, minnetle yad ediyorum. Ayrıca sempozyumumuzda çevrim içi konuşma yapacak olan kıymetli hocam Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilosun’a da Allah’tan sağlıklı uzun ömürler diliyorum. Kaşgarlı Mahmud'un izinden giderek Türkçe’ye ve Türk kültürüne katkı sunmaya devam edeceğimiz sözü ve inancıyla sempozyumun tüm katılımcılar için faydalı olmasını gidiyor. Hepinize saygılar sunuyorum.”

PAÜ ALTAY DİLMER Müdürü Biray: “Bugün, Türk’e dahil her konudan söz eden Divanu Lügat’it Türk ışığında hem Türk dünyasının derin kültürel mirasında ışık tutmak hem de geleceğe yönelik yeni düşünceler geliştirmek ve bilgi alışverişinde bulunmak için bir aradayız.”

Pamukkale Üniversitesi Altay Toplulukları Dil ve Kültürleri Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Nergis Biray gerçekleştirdiği konuşmada şunları kaydetti: “Bugün burada yazılışının 950. yılında Türk dili ve kültürünün önemli eserlerinden olan Divanu Lügat’it Türk’ün 950. yılını kutlamak ve onun üzerine yapılan çalışmalara yenilerini eklemek için toplandık. Türk dünyasının dört bir yanından bizleri bir araya getiren sempozyumumuza hoş geldiniz diyorum ve şeref verdiniz diyorum. Kaşgarlı Mahmud'un bana sonsuz bir ün bitmez tükenmez bir azık olsun diye şu kitabımı tanrıya sığınarak Divanu Lügat’it Türk yani Türk Dilleri Sözlüğü adını vererek yazdım şeklinde tanıttığı bu eser, Türk milli kültürü üzerine zengin bilgiler içeren muhteşem ansiklopedi, hazine değerinde bir kaynaktır. Kaşgarlı Mahmud eserleri, 11. yüzyıl Türk kültür tarihinin bütün yönlerini aydınlatan bilgiler vermektedir. İçinde bulunduğu tarihi ve coğrafi şartlardan hareketle Türk dilinin mutlaka öğrenilmesi gerektiğini ifade eden Kaşgarlı, bir Türk dili milliyetçisi olarak karşımıza çıkar. Onu 10. ve 11. yüzyıllarda Türk dünyasında özellikle Türkistan’da kullanılan Türkçe’nin ağız, şive ve lehçeler hakkında bilgi vermesi, eseri ilim dünyası ve Türk kültür tarihi açısından önemli kılmaktadır. O, eserin sonuna koyduğu haritayla araştırma alanı olan coğrafyayı ve Türk boylarının yaşadıkları bölgeleri de tanıtmaktadır. Bu bakımdan Kaşgarlı’nın 900 yıllık Türk coğrafyası ve yer adları üzerine ilk çalışmaları yaptığını söylemek de hata olmayacaktır. Bugün, Türk’e dahil her konudan söz eden bu muhteşem eser ışığında sempozyumumuzda hem Türk dünyasının derin kültürel mirasında ışık tutmak hem de geleceğe yönelik yeni düşünceler geliştirmek ve bilgi alışverişinde bulunmak için bir aradayız. 950 yıl sonra Divanu Lügat’it Türk’ün ışığında Türk dilini ve kültürünü yeniden keşfetmek, bu mirası geleceği taşımak adına büyük bir sorumluluğunuz olduğunu unutmadan Divanu Lügat’it Türk’ün sunduğu kültürel mirası daha iyi anlamak, Türk dilinin gelişimini incelemek ve Türk dünyasının bugününü daha yakından tanımak, milletimizin tarihi, kültürü ve kimliği üzerinde konuşmak, Türk dünyasıyla olan bağlarımızı güçlendirmek, kültürel ve bilimsel iş birliğini teşvik etmek, Türk dili ve kültürünün dünyadaki etkisini Türk dünyasının zengin çeşitliliğini ve bu topraklardan gelen ortak değerleri derinlemesine incelemek üzere bir aradayız. Bu sempozyumun verimli ve başarı geçmesini, Türklerin kültürünün ve kimliğinin gelecek nesillere aktarılması konusunda bir katkı sağlamasının temenni ediyor hepinize saygılar sunuyorum.”

Türkolog Prof. Dr. Ercilasun: “Divau Lügat’it Türk yani Türk Lehçelerinin Divanu 11. yüzyılda adeta modern sözlükçülüğe uyarak yazılmış, 9.000 civarında kelimeyi içine alan birçok örneğin birçok şiirin birçok atasözünü içine alan Türklerin bir nevi ansiklopedisidir.”

Türk Dilbilimci ve Türkolog Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilosun çevrim içi olarak gerçekleştirdiği konuşmasında şunları ifade etti: “Dîvânu Lugâti’t- Türk, 11. yüzyılda yazılmış ve Türk dilinin bilinen ilk sözlüğüdür. İlk sözlük demek yetmez. Çünkü divan, ansiklopedik bir sözlüktür. Yani Türkçe’den Arapça’ya basit bir şekilde karşılıkların verilmesiyle yetinilmemiş, karşılıklardan sonra birçok maddede uzun uzun açıklamalar da yapılmıştır. Bu bakımdan ansiklopedik bir sözlüktür. 11. yüzyılın ikinci yarısı Kaşgarlı Mahmut tarafından 1072’de Bağdat’ta yazılmaya başlanmış 1077’de tamamlanmış. Ama daha önce Kaşgarlı Mahmut eserin malzemelerini toplamış, muhtemelen kaçak olduğu dönemde Türk boylarını dolaşa dolaşa elindeki deftere kelimeleri kaydetmiş, yalnız kelimeleri değil, bazı adetleri, şiirleri, dörtlükleri, beyitleri ve atasözlerini kaydetmiş. Bütün o kaydettiği defterleri Bağdat’ta bir rahlenin başına oturarak efendim Arap sözlükçülük geleneğine göre Araplara hitap edecek şekilde yazıya geçilmiş. Yani kelimeyi Türkçe olarak yazmış, Arapça olarak karşılığını vermiş, sonra modern sözlükçülükte olduğu gibi mutlaka bir örnek vermiş. Örnekten sonra o örneğin de Arapça açıklamasını yapmıştır. Türkçe kelimeler ve Türkçe örnekler mutlaka güzel kırmızı kalemle çizilmiştir. Çünkü eski dönemlerde doğuda da batıda da öyle sözlüklerin yukarıdan aşağıya kelimelerin dizilmesi gibi bir adet yoktu. Dolayısıyla anlaşılsın, kolay görünsün diye Türkçe olan kelimelerin üzeri kırmızı kalemle çizilmiştir. Örnekler de kırmızı kalemle çizilmiştir. Örnekler çoğu defa basit bir cümledir ama çok defa da bir şiirdir, bir dörtlüktür. Bu bakımdan şiirlere bakarak Dîvânu Lugâti’t- Türk’ü Türk halk edebiyatının ilk külliyatı, ilk antolojisi olarak kabul edebiliriz. Atasözlerine bakarak da Dîvânu Lugâti’t- Türk’ü, Türk edebiyatı atasözlerinin ilk külliyatı kabul edebiliriz. 300’e yakın atasözü var bu önemli ve 1070’lerde olması bunun çok önemli. Zaten Kaşgarlı Mahmud da onları örnek alıyor ama birebir taklitle yetinmiyor. Örnek alıyor ama Türkçe’nin özelliklerine göre aldığı örneklere mutlaka yaptığı eklemeler var. Mesela aldığı kitap 6 bölümse onu 8-10 bölüme çıkarıyor. Kelimelerin normal açıklamaları da bile o zamanki Türk dünyasını anlamak bakımından bizim için son derece değerli bilgiler var. Başka bazı şeylerin de ilk kaydı hatta bazılarının ilk ve tek kaydı. Genel olarak biz Türk tarihini incelerken hep doğudan batıya Türklerin göç ettiğini görüyoruz ya, aslında muhtemelen çok daha eski tarihlerde tarih öncesinde batıdan doğuya da bir göç var ve Şu Destanı’nda da Oğuzlar, Oğuzlar diyor ama bence Türkler diye düşünmek lazım onu. Hocend civarından, Seyhun, Ceyhun civarından Altay Dağları’na geçiyorlar. Philip'in oğlu İskender’in önünden çekilerek Altay Dağları’na gidiyorlar. Bu Türklerin tarihi öncesine ait bir kayıt olarak değerlendirilebilir. Burada Türk kavramının dar ve geniş anlamda olmak üzere iki anlamda kullanıldığını da söyleyerek konuyu bitireyim. Bu önemli yani Oğuzlar böyle der, Türkler böyle derken sanki Oğuzlar Türk değilmiş gibi Kıpçaklar böyle der Kıpçaklarda böyledir derken burada dar anlamda kullanıyor Türk kelimesi. Geniş anlamda ise, eserinin başında diyor ki, Türkler 9 boydur ve o 9 boyu batıdan doğuya doğru sayıyor. İki çizgi halinde doğudan bakıyor. Burada geniş anlamda kullanıyor. Yani bütün Türk boylarını o zamanki Türk boylarını sayıyor ve geniş anlamda onlara Türkler diyor. Bugün aksine dar anlamda biz Türkiye Türklerini, daha doğrusu Oğuzların bir grubu olan Türkiye ve Balkan Türklerini kastediyoruz. Kaşgarlı Mahmud’da tam tersi. Oğuzlar dar anlamda Türk’ün dışında kalıyor. Kendileri yani hakaniye yani Karahanlıları oluşturan esas boylar esas Türkler olmuş oluyor. Bu çok önemli bence. Yani Türk’ün dar ve geniş anlamında kullanılması çünkü bu bugün de var ve bu zihinleri karıştırıyor. Sonuç olarak, Divau Lügat’it Türk yani Türk Lehçelerinin Divanı 11. yüzyılda adeta modern sözlükçülüğe uyarak ama kendi döneminin Arap sözlükçülüğünü de dahil eden bir yöntemle yazılmış, 9 bin civarında kelimeyi içine alan birçok örneğin birçok şiirin birçok atasözünü içine alan Türklerin bir nevi ansiklopedisidir.”

Açılış konuşmalarının devamında ayrıca programa katılamayan Kazakistan Denizli Fahri Konsolosu Okan Oğuz’un sempozyumun iyi geçmesi dileklerini ilettiği mesajı okundu.

UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Başkanı Oğuz: “Devlet Başkanlarımızın da kabul ettiği UNESCO'da 15 Aralık tarihinin Uluslararası Türk Dili Günü olarak ilanı konusunda bir mutabakatımız oldu”

UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Başkanı Prof. Dr. M. Öcal Oğuz ‘Türk Dilinin UNESCO Yolculuğu’ adlı gerçekleştirdiği sunumda, Divanu Lügat’it Türk ile ilgili çalışmaların içerisinde UNESCO neden ve nasıl bulunuyor?, UNESCO’nun kuruluşu ve yaptığı çalışmalar gibi konulara değildi. Prof. Dr. Oğuz: “UNESCO 1945 yılında kurulmuş Birleşmiş Milletler’e bağlı hükümetler arası bir organizasyondur. Bu kurumu kuran 37 devlet içerisinde 10. sırada sözleşmesini kabul eden ülke olarak kurucu devletiz Türkiye olarak. En üst tarafta bayrağımızın altında gördüğünüz gibi UNESCO Türkiye Milli Komisyonu da UNESCO'nun kuruluşundan 4 yıl sonra kurulmuştur ve bu sene 75. yılımızı kutluyoruz. 5 sektör var: Bilgi, iletişim, eğitim, doğa bilimleri, kültür, sosyal ve beşeri bilimler. Bu programlar içerisinde pek çok konuda doğa biliminden kültür bilimine, eğitim biliminden, sosyal bilime iletişime kadar pek çok programda biz Milli Komisyonlar olarak UNESCO merkezine bu kurulu olduğumuz ülkenin mensubu olduğumuz ülkenin konularını götürüyoruz. Orada da uluslararası toplumun, insanlığın ortak konuları haline geliyor. UNESCO, 2003 yılında Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi diye bir sözleşme kabul etti. Somut miras listesi gibi bir de somut olmayan miras listesi var. Destan'dan, masaldan, hikâyeden bütün söz ile Türkiye’den ortaya koyduğumuz varlıklarımızı gerekli formatlarla biçimlerini insanların ortak mirası halinde UNESCO'ya sunabiliyoruz. 2017 yılında biz Türkiye olarak Divanu Lügat’it Türk’ü UNESCO'ya sunduk ve kabul edildi. Buradaki tek şart şu: ‘Korunmasını istediğiniz miras unsuru sizin ülkenizde korunuyor mu?’ sizin ülkenize diye soracak. Tabii biliyorsunuz çok değerli Divanu Lügat’it Türk nüshası Millet Kütüphanemizde İstanbul'da korunmaktadır. Diller konusuna gelince, UNESCO 1945 yılında kuruldu. Özellikle barışı ihdas etmek, zihinlerde barışı kuralım, savaşı zihinlerden sökelim düşüncesiyle mottosu barış zihinlerde inşa edilir felsefesiyle kuruldu. Ortaklıklar üzerine kuruldu. Uzlaşmalar üzerine kuruldu ama konuştuğu 6 dilin ikisi çalışma dilidir, diğeri de genel konferanslar ve genel toplantılarda konuşma dilidir. Türk dili bu diller arasında yoktur. Yani dünyanın Birleşmiş Milletler sisteminde kabul ettiği 6 dilden biri Türkçe değildir. Bunun dışındaki diller de uluslararası dil değildir. Zaman zaman konuşurken kendi aralarında uluslararası diller diye biraz konuşuruz. Çok alanları veya ekonomik gücü yüksek olan ülkeleri kastetmiş oluyoruz. Mesela Hindistan, Japonya, İtalya, Portekiz gibi hani konuşanı yeryüzünde çok olan veya ekonomik gücü yüksek olan ülkelerin dilleri de uluslararası dil değil. Dolayısıyla uluslararası dil, büyük oranda İkinci Dünya Savaşı’nın galiplerinin bile iltifat ettiği Arapça ve İspanyolca’yı kastediyorum, kabul edilmiştir. Şimdi gelecekte bizim yani şu günlerde de dünyanın içinde bulunduğu sorun çözememe buhranları giderememe durumu var. Birleşmiş Milletler’de güvenlik konseyinde bir tıkanma oluştu biliyorsunuz soğuk savaş sonrasında devam eden süreçte Cumhurbaşkanımız dünya beşten büyüktür diyordu. Bizim için de kültür çalışmaları yürütenler için de dünyanın uluslararası dili altıdan fazladır. Eğer bu altından fazladır hükmü bir gün Birleşmiş Milletler kendini yeniden dizayn edecekse, bu dillerden biri de Türklerin dili olmalıdır diye varsayımsal olarak hayalini kuruyoruz diyelim. Bu hayali kuruyorsak bir şeyin üzerinden gitmemiz lazım. Mesela nedir? Biz Türk dünyası olarak biraz önce Ahmet Bican Hoca'nın çok geniş bir şekilde dar ve geniş anlamını söylediği ‘Türkler’ olarak geniş anlamda biz Türklersek geniş anlamda konuştuğumuz dil Türkçe ise Türk diliyse bu dilin ortak konuşuluyor olması lazım. Birleşmiş milletlere gittiğiniz zaman Türk dilini konuşan tek ülke var dünyada O da biziz. Bir yer Kazak dili konuşuyor, diğeri Kırgızca, diğeri Özbekçe konuşuyor. Resmi diller böyle. Onun için de biz Türkler olarak bir araya gelemeyiz bu yöntemle. Dolayısıyla, hepimizin resmi uluslararası iletişim dilinin tekil olması, tek olması lazım ki biz de bir gün Fransızca, İngilizce, İspanyolca gibi konuşulan bir Birleşmiş Milletler diline gelelim. Kimin dili üzerinde anlaşacağız, hangi dille anlaşacağız, hangi formatla anlaşacağız, nasıl olacak bu hayal diye sorabilirsiniz. O uzlaşmalarınıza ve geleceğe bakışınıza bağlı bu dünya olarak yani yoksa hani bir model sunmamız bizim söz konusu değil. Ancak bu yolda ilerlemek lazım. Bu yolda ilerlerken UNESCO tarafından önemli konuların gününü ilan edilmesi konusu var. Türk dili günü ilanı için de çalışıyoruz. Bu anlamda da ben Sayın Rektörümüzün huzurunda Pamukkale Üniversitesi'nin bu alandaki duyarlılığına ve geçmişte özellikle pandemi döneminde Bilge Tonyukuk Anıtı’nın 1300. yılının UNESCO tarafından kabul sürecindeki çok güçlü bir şekilde 2021, 2022, 2023 yıllarında çok önemli katkılar verdiler. Bu anlamda Nergis Hocamıza çok teşekkür ediyorum. Araştırma merkeziyle birlikte önemli bir farkındalığımız oluştu. Bu farkındalığı biz bir program içerisinde 2018 yılından beri yürütüyoruz. Türk dünyasındaki UNESCO Milli Komisyonlarıyla yani Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Türkiye Milli Komisyonlarıyla uzun çalışmalar yaparak Türkiye'deki milli kurumlarımızla uluslararası bağlantılı kurumlarımızla çalışmalar yaparak toplantıların sonunda Devlet Başkanlarımızın da kabul ettiği UNESCO'da 15 Aralık tarihinin Uluslararası Türk Dili Günü olarak ilanı konusunda bir mutabakatımız oldu. Biliyorsunuz 15 Aralık, Vilhelm Thomsen’in Türk dilinin en eski metinleri olan Göktürk yazıtlarını çözdüğünü ilan ettiği tarih. Dolayısıyla hem batıyla doğuyu birleştirmek hem bilimle kültürü birleştirmek, hem insanlığı kültürlerin yakınlaşması biçimde yakınlaştırmak hem de teklik ve tarih olarak hepimizin uzlaşma sağlayabildiği, devletlerin uzlaştığı bir gün olarak 15 Aralık tarihini Uluslararası Türk Dili Günü olarak UNESCO'ya sunma konusunda mutabakat sağlamıştık.”

TDK Başkanı Mert: “Türk Dünyası Terim Bankası doğacak”

Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Osman Mert yaptığı konuşmada şunları ifade etti: “Divanu Lügat’it Türk ile ilgili bu yıl benim katıldığım dördüncü program. Bu dördünde de Özcan beyle beraberdik. Bu konudaki desteklerden dolayı teşekkür ederim. Birincisini Bişkek’te yaptık. Orada gerekçemiz şuydu, biliyorsunuz Barsgan doğumluydu kendileri. Kaşgar’da yapamayacağımıza göre böyle bir faaliyeti dedik ki Bişkek’te yapalım. Fakat bunu yaparken ben şunu dedim, Türk Cumhuriyetlerine Orhun Yazıtları, Uygur Dönemi eserlerini çoğaltabilirsiniz. Divanu Lügat’it Türk sadece Türkiye Türklerinin eserleri değil bu atalar sadece bizim atalarımız değil.  O zaman dedim gelin Türkiye'de bu faaliyetleri yapmak yerine birlikte Türk Cumhuriyetlerinde yapalım ve amacım Divanu Lügat’it Türk etrafında bugünkü torunları birleştirmekti, birleştirdik. Dolayısıyla, dil ve söz varlığı bizim için son derece önemli. Ama şunu da belirteyim, şu salonda olan hepimizin hafızasındaki kelimelere çıkarsak bir Türkçe sözlüğü oluşturamayız. Temsil kabiliyeti düşük olur. Bu açıdan baktığımızda 8 bin civarında madde ama toplam 9 bin civarında söz varlığı açısından ki bir de sınırlaması vardır. Kaşgarlı Mahmud’un o dönemde böyle bir söz varlığını bir araya getirmesi bizim için son derece önemli. Çünkü bugün, her bir kelime Divanu Lügat’it Türk’teki geçmişi günümüze bağlıyor. Bütün Türk Cumhuriyetlerini, bütün kültür coğrafyamızı birbirine bağlıyor. Her bir kelime ayrı bir köprümüz. Bu açıdan son derece kıymetli de önemli. Türk lehçeleri karşılaştırmalı sözlü tabii günümüzde böyle bir sözlük olur mu, olmaz mı? O ayrı bir tartışma. Daha önce hazırlanmış 7 bin civarında söz vardı. Olan yine Ahmet Bican Ercilasun’un başkanlığında hazırlanmış bir sözlüğümüz var. Şimdi biz bunu 21 lehçede bir yazılım üzerinde başladık komisyon üyelerimizden biri de zaten aramızda. Şimdi bunu da tamamlayacağız. Bunu tamamladığımızda şu ortaya çıkacak. Türk lehçeleri arasındaki söz varlığının ne kadar ortak? Ne kadarı farklı? Aynı şeyi şu an terimde yapıyoruz. Dünyanın en gelişmiş terim yazılımını aldık. Her bilim dalına ait terimleri oraya girmeye başladık. Birinci sütunda herhangi bir terimi kaçırmamak için İngilizce’ye yer verdik. Onu belirteyim. İkinci sütunda Türkiye Türkçesi, ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci ve altıncı sütunlarda Türk lehçelerini görevlendirdik. Şimdi sonuç itibariyle Türkiye Terim Bankası çıkacak. Türk Dünyası Terim Bankası doğacak. Bunun neticesinde oraya da bakacağız. Ne kadarı ortak, ne kadarı farklı. Aslında farklılık arz etse de yaklaşık yüzde sekseni söz varlığımızın ortak, Türkçe kelime köklerimizin hepsi ortak. Dolayısıyla özellikle bundan sonra yeni oluşturulacak terimlerde bir birlikteliğe gidebiliriz.”

Rektör Kutluhan: “Pamukkale Üniversitesi Türk Birliği’nin sağlanması konusundaki inancını korumakta ve bu etkinliklere katkıda bulunmayı kendine bir ödev bilmektedir”

Pamukkale Üniversitesi Rektörü Prof. D. Ahmet Kutluhan yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Ben Pamukkale Üniversitesi’nin gerçekten Türk Dünyasına olan ilgisinin bu kadar yüksek derecede olmasından çok gurur duyuyorum. Özellikle Prof. Dr. Nergis Biray hocamız geldiğinde Dîvânu Lugât’it Türk Sempozyumu’nun yapılmasını istediğinde aynı dönemde alfabe konusu da gündemdeydi. Onun için hararetle Uluslararası Bilge Tonyukuk Sempozyumu’nda olduğu gibi sempozyumun yapılmasının taraftarı olduk. Nergis Hocama ve bu sempozyumun hazırlanmasında emeği geçen tüm hocalarıma çok teşekkür ediyorum. Bizim üniversite olarak Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve yakın gelecekte inşallah diğer Türk Cumhuriyetleriyle de çok ciddi iş birliklerimiz, protokollerimiz olacak, bundan da gurur duyuyoruz. Pamukkale Üniversitesi bu konudaki inancını korumakta ve bu etkinliklerin hepsine katkıda bulunmayı kendine bir ödev bilmektedir. Ben sempozyumun hayırlara vesile olmasını, Türk birliğinin sağlanmasına katkı sağlamasını dileyerek saygılarını sürüyorum.”

Açılış konuşmalarının ardından, program hediye takdimi ile devam etti. UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Başkanı Prof. Dr. M. Öcal Oğuz’a hediyelerini Rektör Prof. Dr. Ahmet Kutluhan, Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Osman Mert’e hediyelerini Denizli Valisi Ömer Faruk Coşkun takdim etti.

Sempozyumun ilk gününde yüz yüze ve eş zamanlı olarak 10 oturum gerçekleştirilecek olup, ikinci gün ise çevrim içi olarak eş zamanlı olarak altı oturum yapılacak. Sempozyumun detaylı programına https://d.pau.edu.tr/282a846c linki üzerinden ulaşılabilir.

İlgili Haberler