PAÜ Ev Sahipliğinde Düzenlenen EGEKAF 24, İlim Yayma Vakfı Başkanı Necmeddin Bilal Erdoğan’ı Gençlerle Buluşturdu
Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları Ofisi koordinasyonunda, Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) ev sahipliğinde 21-22 Şubat 2024 tarihlerinde Denizli Büyükşehir Belediyesi Nihat Zeybekci Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleşen EGEKAF 24 ikinci gününde de öğrenci ve mezunlardan yoğun ilgi gördü.

EGEKAF 24’ün ikinci gününde; TEİ Genel Müdürü Prof. Dr. Mahmut Faruk Akşit “Motor Sanayisi”, İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyet Başkanı Necmeddin Bilal Erdoğan “Öğrenci Destek Projeleri”, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Tamer Karadağlı “Değişime Cesaretiniz Var Mı?” gibi birçok kariyer söyleşileri, paneller ve sunumların yanında çeşitli yarışmalar ve sosyal aktivitelerle öğrenci ve mezunların ilgi odağı oldu.
İkinci günün devamında İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyet Başkanı Necmeddin Bilal Erdoğan’ın “Öğrenci Destek Projeleri” adlı söyleşisi, Cumhurbaşkanlığı İnsan Kaynakları Ofisi Başkanı Doç. Dr. Salim Atay’ın modertörlüğünde gerçekleştirildi.
Öğrencilik dönemlerinden ve sonrasında kariyer hayatından bahsederek konuşmasına başlayan İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyet Başkanı Necmeddin Bilal Erdoğan yaptığı konuşmada şunları kaydetti: “Denizli’de olduğum için çok mutluluk duyuyorum. Çok uzun zaman olmuştu Denizli’ye gelmeyeli. Benim Kartal İmam Hatip Lisesi’ne gitme hikâyem ile başlayacak olursak, 1985 yılında Türkiye’de ilk defa Almanca eğitimi de veren bir imam hatip lisesi açılıyor. Kartal İmam Hatip Lisesi o zaman Beykoz’da. Beykoz Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin açılma sebebi Almanya’daki soydaşlarımızın çocuklarının Almancalarını unutmadan Türkiye’de eğitim almalarını teşvik etmek. Milli ve manevi hassasiyetlerinden dolayı da bunun imam hatip lisesi olması uygun görülmüş. O yıllarda hakikaten Almanya’daki soydaşlarımızın çocuklarını yatılı bir şekilde gönderebildikleri, aynı zamanda Almanca eğitimi alabildikleri bir okul olarak eğitim hayatına başlamış. 1990 yılında artık sadece Almanya’daki soydaşlarımızın çocuklarına hitap etme nosyonundan biraz uzaklaşarak İngilizce derslerinin de eklenmesiyle bir Anadolu Lisesi nosyonuna dönüyor ve yabancı dil eğitimi olduğu için o dönemlerde ben de heves ediyorum. Konuşuluyor işte sınav puanımız, başvurumuz, sınav sonuçlarımız derken, Allah nasip ediyor. 1991 yılında orada okumaya başladım. Sekiz yıllık ortaokul-lise serüvenimiz yatılı olarak Kartal’da başlamış oldu. Ondan sonra aslında benim hayalim ya Ankara’da Mülkiye okumak ya da İstanbul’da Boğaziçi’nde uluslararası ilişkiler okumaktı. Ama 97’deki 28 Şubat sürecinde, İmam Hatip Liseleri’nin orta kısımlarının ve Kur’an kurslarının kapatılması, imam hatiplerde kalan diğer öğrenciler için de üniversite giriş sınavlarındaki katsayıların farklılaştırılması gibi bir durumlar gerçekleşti. Bu nasıl bir durum? Mesela şöyle bir bahane uydurarak bütün meslek liselerini de aslında mağdur ettiler. Meslek lisesi mezunları sadece iki yıllık ilgili meslek lisesi okullarına gidebilir dediler. Ona ek katsayı getirelim dediler. Bunun anlamı şu; örneğin diyelim ki ticaret meslek lisesi mezunu olan bir öğrenci bölümüne giderken puanı kırılıyor, ticaret meslek yüksekokuluna giderken puanı arttırılıyor. Çocuk kendi istediği endüstri meslek lisesini okumuş ama endüstri mühendisliğine gidemiyor artık düşünebiliyor musunuz? Yani bu katsayı mağduriyeti nedeniyle sadece İmam Hatip Lisesi’nin önü kesilmekle kalmadı bütün meslek lisesi sistemi de maalesef altüst oldu. Tamir edilmesi de zaman aldı. O dönemde bu vesileyle tanıştığım iki tane arkadaşımla beraber üniversite başvuru dosyası hazırladım. Onlar Indiana Üniversitesi’ne gittiği için ben de aynı üniversiteye gittim. O şekilde Indiana Üniversitesi’nden İktisat ve Siyasal çift dal yaparak üç senede mezun oldum.”
Erdoğan: “Kendi değerlerimize sahip çıkmamız gerek, kendi kimliğimizi Türkiye Yüzyılına yansıtmamız gerek ve bunun yolu kültürel değerlerimize sahip çıkarak ve bunu gelecek nesle aktararak olabilecektir”
“Japonya’nın bir adası varmış o adada insanlar dünyada en uzun ortalamayla en uzun hayatı yaşıyorlar. Bu adadakiler nasıl bu kadar uzun süre yaşadıklarını inceliyorlar. Ondan sonra bu Ikigai ortaya çıkıyor. Ikigai’ye göre öncelikle yaptığınız işin sizin doğal kabiliyetlerinizle uyumlu olması lazım. İkincisi, bu işi yapmaktan keyif almanız gerekiyor. Üçüncüsü bu işi yaparak geçiminizi sağlayabilmelisiniz . Dördüncüsü de bu işi yapmanızın topluma bir katkısı olması lazım diyorlar. Özetle Japonlar bu dört olayın birleştiği yerde kariyer tasarlayabilirseniz bu durumun sizin iç huzurunuzu ve ömrünüzü uzatma konusunda sizlere yardımcı olacağını söylüyor. Dördüncü unsur hakikaten topluma faydalı olmak, sizi yaratan kişi için makul işler yapmak anlamına geliyor. Ikigai’nin dördüncü noktası bizim tasavvuf geleneğimiz yani daha iyi bir kul olma gayreti. Bunlar da muhakkak kariyer planında önemli yer oluşturmalı. Ama şunu da gördüm: Amerika’da gerçekten çalışırsan kazanıyorsun. Çok motive ediyorlar. Yani şöyle düşünelim, işte ben Harvard’da okudum, Indiana Üniversitesi’nde okudum, bunlar Amerika’nın ilk elli hatta John Hopkins Üniversitesi ilk ondaki üniversite. Mesela ben filanca üniversitenin öğrencisi ya da mezunuyum, bu işi ben yapabilir miyim diye bir yaklaşım yok. İş var mı? Mezuniyetinize yakın işinizi bulana kadar başvurularınızı yapıyorsunuz. Gerekirse herhangi bir fastfood restoranında saatlik ücretle çalışıyorsunuz. Veyahut da bir AVM’de, bir dükkânda tezgâhtar olarak çalışıyorsunuz. Ya işte ben ODTÜ Fizik mezunuyum, böyle bir iş yapabilir miyim zihniyeti doğru değil. ODTÜ Fiziği bilerek söylüyorum; ODTÜ fizik mezunuyum, iki yıldır iş bulamıyorum. ODTÜ Fizik mezunu olduğun için iş teklifi mi bekliyorsun? ODTÜ fizik mezunu olan bir adamın yapamayacağı bir iş olmaması lazım yeter ki çalışmak istesin. Dolayısıyla, Amerika’da bu zihniyet var. Amerika’ya Türkiye’den o dönemde gelen başka arkadaşlar, başka insanlar pizza dağıttılar, benzin istasyonunda çalıştılar. Bir yandan gece İngilizce kursuna gidip İngilizcelerini geliştirip diploma almaya çalıştılar. Haftada seksen saat pizza dağıtan biliyorum. Şunu söylüyorum öğrenci arkadaşlarıma: ODTÜ’den Boğaziçi’nden, Harward’tan hangi en iyi üniversiteden mezun olursanız olun ilk işinize belki diplomayla girersiniz. Orada mülakat gibi bazı aşamalar var. Diyelim ki aşamaları geçerek diplomanızın da katkısıyla işinize girdiniz. Zamanla iş yerindeki performansınız açığa çıktı. Artık şimdi o işveren sizle çalışmaya devam edecek mi bakalım? İşi savsaklıyor musunuz? Gününde işi yerine getiriyor musunuz? Geç kalıyorsanız, güven vermiyorsanız, iletişiminizi zayıfsa işimize son verilir. Diyelim ki bir sonraki işe de yine diplomanız sayesinde girdiniz. Ama üçüncü iş yeri referanslarınızı sorup önceden çalıştığınız yerleri aradığı zaman ne olacak? İş yerinde; aranan, çalışan, yine çalışkan olan eleman, yine iletişimi iyi olan eleman, yine kendini iyi ifade edebilen eleman, yine güvenilir dürüst olan eleman olacaksınız. Dolayısıyla buna odaklanmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum. Ve hani kötü örnekler hayatımıza referans edilemez. Her zaman daha iyisi için çalışmalıyız.
Erdoğan: “İlim Yayma Vakfı olarak yılda 3000 civarında öğrenciye burs veriyoruz.”
İlim Yayma Vakfı olarak yılda üç bin civarında öğrenciye burs veriyoruz. Daha çok öğrenciye burs verelim ki buradan burs alan öğrenciler daha başarılı işler yapan öğrenciler olsun. Daha başarılı, daha güçlü bir hikâyenin parçası olsunlar. İlim Yayma Vakfı, İlim Yayma Ödülleri gibi Türkiye’nin en büyük akademik ödülünü tertip ediyor. Üçüncüsünü geçtiğimiz Aralık ayında yaptık. Düşünün ki büyük ödül iki yüz elli cumhuriyet altını. İki yüz elli cumhuriyet altını veriyoruz bir büyük araştırmacı akademisyene yaptığı bilimsel çalışmalarından dolayı. Olabildiğince objektif kriterlerle birbirini tanımayan hakemlerin değerlendirmeleriyle işleyen bir sistem neticesinde Türkiye’nin en büyük akademik ödülü. Allah izin verirse hem Türkiye’deki akademik çalışmanın niteliğini yükseltmek için olsun istiyoruz; hem de ilerleyen zamanlarda Türkiye’den uluslararası düzeyde bir akademik ödül programı çıksın istiyoruz. Bunu yapan vakfın verdiği bursların da sıradan burslar olmaması lazım. İlim Yayma Vakfı olarak yüksek lisans- doktora burslarında çok daha seçkin araştırmacı akademisyenlere yönelmeye gayret ediyoruz. Onun dışında hayırseverlerimize şu tür yaklaşımlar sunuyoruz: yani bakın siz hangi sektörde çalışıyorsanız, geçimini nereden kazanıyorsanız gelin biz de sizin çalıştığınız alana yönelik bir burs projesi yapalım. İlim Yayma Vakfı kurucuları arasında Korkut Özal, Turgut Özal, Sabri Ülker var. Bu tür önemli liderlerin, başarılı insanların isimlerini yurt dışı burs programları yapalım istiyoruz. Amerika’da bunların örneği var. Bu tür burs programları ile belki bir öğrenciyi Harvard’a yüksek lisansa göndeririz, ülkesine çok ciddi hizmet etme potansiyeline yönelik çalışmalar yapmasını sağlarız. Hatta İlim Yayma Vakfı’nda burs bütçemizin yanına üç yıldır proje araştırma destek bütçesi koyduk bursiyerlerimiz için. Yurtlarımızda kalan öğrencilerimizden veya mezunlarımız arasından araştırma ve proje desteği isteyenlerin başvurularını alıyoruz.”
İlim Yayma Vakfı Başkanı Necmeddin Bilal Erdoğan, konuşmasının devamında kendi değerlerimize sahip çıkmamız gerektiğine, kendi kimliğimizi Türkiye Yüzyılı’na yansıtmamız gerektiğini ve bunun yolunun kültürel değerlerimize sahip çıkarak ve bunu gelecek nesle aktararak olabileceğini ifade ederek konuşmasını tamamladı.