Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Akalın “Milli Mücadele ve 30 Ağustos Zafer Bayramı” Konulu e-Konferans Gerçekleştirdi

31.08.2023

Pamukkale Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Durmuş Akalın 30 Ağustos Zafer Bayramı nedeniyle “Milli Mücadele ve 30 Ağustos Zafer Bayramı” konulu e-konferans gerçekleştirdi.

30 Ağustos Zafer Bayramı hakkında tarihi arka plandan yola çıkarak bu savaşın mahiyetini ve anlam ve önemine dair yaptığı konuşmasında şunları kaydetti: “Bilindiği üzere Osmanlı Devleti birçok alanda topraklara sahip geniş bir yüz ölçümünü elinde tutan bir devletti. Bu asırlarca devam etti. 19’uncu yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti’nin gerek iç gerekse dış sebeplerle zayıflığı görüldüğü andan itibaren, güç merkezini doğudan yavaş yavaş batıya geçmesiyle birlikte batı merkezli yeni siyaset alanlarını Osmanlı Devleti’nin zorlamaya sosyal siyasal askeri ve iktisadi alanlarda ki değişimlerinde kendisini bir takım açmazlara doğru sürüklediği bir evrede bir imparatorluğun yavaş yavaş gerilediği görülmektedir. Bu gerileme içerisinde özellikle içerden ve de dışardan müdahalelerle birlikte pek çok hesapların yapıldığı bizim açımızdan son derece zorlu ama dünya açısından bir o kadar hızlı değişimlere teknolojik gelişimlere açık bir evre olan 19’uncu yüzyıl yaşanmıştır. 19’uncu yüzyılın başından itibaren bazen yetenekli gayretli padişahları bazen devlet adamlarını ve yüzyılın sonlarına doğru da bir takım toplum içerisinden veya devlet bürokrasi içerisinden çıkmış olan kanaat önderlerinin yol göstermeleri veya tavsiyeleriyle veya ıslahat teşebbüsleriyle bir evreyi aşmak için çeşitli hamleler yapmıştır. Sömürgecilik hem doğuda Afrika’da Asya’da Latin Amerika gibi ülkelerde yaşatılırken hem de dolaylı olarak Osmanlı Devleti gibi ülkeler üzerinde de empoze edilmeye çalışıldı.  Fakat bu coğrafyanın insanları vatanperver isimleri bu noktada itirazlarını daha o dönemden itibaren yükseltmeye başladılar. Bu itirazların içerisinden biz modern Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuracak olan ekiplerinde zamanla filizlendiğini ve yetiştiğini göreceğiz. Ne var ki, dünyadaki bu küresel iki güç merkezinin zamanla birbiriyle kapışması sonucunda Osmanlı Devleti de bu savaşa dâhil olmak durumunda kaldı ve birkaç cephede kapasitesinin çok çok üstünde işler yapıp tarihe unutulmayacak izler bırakan Çanakkale Kût'ül-Amâre veya Sarıkamış gibi alanlarda gayretler göstermesine rağmen bu mücadele 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesiyle neticelenmiş oldu. Mütarekenin ardından işgaller başlayınca özellikle savaş sırasında da ve öncesinde de başarılarıyla göz dolduran Mustafa Kemal Atatürk öne çıkmaya başlamıştır. Zaten bu işgaller sırasında İstanbul’da ki hadiseyi gördüğünde de geldikleri gibi giderler sözünü karalı net ve emin bir şekilde ifade edecek ve buda daha sonrasında İngilizlerin itilaf güçlerinin İstanbul’u terk edişleriyle de hayat bulup gerçek bir noktaya evirilecektir. Ancak bu bir dizi mücadeleyle kendini gösterecektir. Her ne kadar Kurtuluş Savaşı’nın ana savaş yükü batı cephesinde olsa da ilk etapta doğu cephesinde Osmanlı Devleti’nden kalan dağıtılmamış düzenli birlikleri komite eden Kazım Karabekir Paşa ile Ermenilere karşı bir mücadeleyle kendisini göstermiştir. Ermeni grupların, ermeni çetelerin ve batıdan destekli birtakım bölgedeki illegal yapıların halk üzerinde yarattığı teftiş hareketi bu kuvvetlerle pasifize edilecek ve daha sonrasında Gümrü Antlaşması ile doğudaki iş çözüldükten sonra Türkiye Millet Meclisi’ni kuracak olan ekip, Mustafa Kemal Paşa ve kurucu kadrolar batı cephesinde İzmir’in işgaliyle başlayan ve içeriye doğru her geçen gün alanı genişletmeye çalışan Yunan ordularını hedef alacaktır. İzmir’in işgali Anadolu’da büyük bir infial uyandırmıştır. İki işgal bu milletin gönlünde hiçbir zaman kabul edilemeyecek ve itirazlar doğuracak bir tepkiyle karşılanmıştır. Bunlar biri Musul’un işgalidir, ikincisi de İzmir’in işgalidir. Musul’un işgali Mondros Mütarekesi’nden hemen sonra batılı hükümetlerin o günün hükümetine dayattıkları bir oldubitti ile bugün de son derece stratejik petrol rezervlerine sahip bir alana el koymalarıdır ve bu şöyle bir intiba uyandırmıştır. Uzunca bir süredir gerileyen toprakları kaybeden Osmanlı Devleti, 23 Ağustos ve 13 Eylül tarihleri arasında devam eden Sakarya Savaşları sürecinde bu makus talihini durdurmuştur. Artık yaptığımız son savunma savaşıdır. Bu savunma savaşı artık bizim bir adım daha geriye gidecek tahammülümüzün olmadığını göstermiştir. Anadolu’nun batısından, doğusundan, kuzeyinden, güneyinden bir araya gelen Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına güvenen bu kadrolar iyi bir şekilde örgütlenerek daha önceki tecrübelerini de buraya aktararak bu şekilde Sakarya’da Yunan ordusunun ilerleyişini durdurmaya başarmışlardır. 30 Ağustos 1920’deki Büyük Taarruz’a gelmeden önce kapsamlı, ciddi büyük bir hazırlık girişilmiştir. Hatta bu hazırlıklar olabildiğince uzun bir süre devam etmiştir. Yaklaşık bir yıl boyunca biz bu hazırlıkların yapıldığını ordunun eksiklerini tamamlamaya çalıştığını bunun için Tekâlifi Milliye gibi arada emirler çıkarıldığını ve bu şekilde kapsamlı, etkin bir hazırlık safhasının yaşandığını görüyoruz. Yeterince hazırlık yapmadığınızda daha önceki kazanımlarınızla kaybetmek an meselesi olduğu için bütün bu eleştirileri göğüslenerek 26-30 Ağustos tarihlerinde mücadele için gerekli hazırlıklar yapıldığında Mustafa Kemal Atatürk başkomutanlık yetkisini de eline alarak Yunan ordusuna karşı birinci ve ikinci orduların komutalarını da iyi bir şekilde sevk ile idare ederek Büyük Taarruzu başlatmıştır. Büyük Taarruz aslında Yunan ordusunu etkisiz hale getirme savaşıdır. Çünkü Yunan ordusu 15 Mayıs 1919’dan sonra İzmir’e çıktıktan sonra o aradaki birkaç yıl içerisinde büyük bir takviye almıştır. İngilizler tarafından yoğun bir şekilde desteklenmiştir ve onları savunma savaşlarıyla durdurmanın bizim açısından kalıcı çözüm olmadığı farkında olunduğundan bu ordunun pasivize edilmesi ihtiyacı doğmuştur. Hazırlığın bu kadar uzun sürmesinin ana gayesi de bu nokta oluşturacaktır ve Mustafa Kemal, 26 Ağustos’ta ilk emrini vererek bu topçu ateşleriyle başlayan mücadele artık en kritik safhasını almıştır. Bu elde ettiğimiz Büyük Taarruz ve buradan kazanmış olduğumuz zafer aslında Kurtuluş Savaşı’ndan sonra yapılacak olanların da elde edilecek olan kazanımların da önünü açacak ya da açamayacak derecede yani buradaki başarı durumunuz sizin sonraki dönemde diplomatik anlamda da uluslararası anlamda da elinizi kuvvetlendirecek bir iş olduğu için son derce titiz davranılmıştır. 26 Ağustos’tan itibaren yapılan topçu atışlarıyla başlayan taarruzlar akabinde Afyon’nun ele geçirilmesi ve sonrasında da iki taraftan Yunan ordusunun kuşatma altına alınarak yaklaşık yarısının esir edilmesi ya da etkisiz hale getirilmesiyle neticelenmiştir. Kalan yarısı da dağınık bir surette artık İzmir’e doğru, Dikili’ye doğru o hatta doğru yani sahil hattına doğru ani bir bozgun havasında kaçmaya başlamışlardır. Burada Yunan generali de üst düzey kadroların büyük bir kısmı da ordunun yaklaşık yarısı da esir alınmış ve etkisiz hale getirilmiştir. Anadolu’daki Yunan ordusu artık bir tehlike olmaktan çıkarılmıştır. Akabinde Mustafa Kemal Atatürk şu emri verecektir: ‘Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri!’ bu emir son derce önemlidir. Yani yıllardır Anadolu’ya yerleşen ve Ankara önlerinde büyük bir tehlike haline gelen Yunan ordusunun ortadan kaldırılmasıyla iş bitmiş değildir onların İzmir’den de atılmalarını sağlayacak olan hamlenin yapılması gerektir. Bunun içinde hemen organize olan Türk ordusu Yunan birliklerini takibe başlamış arkada yeni bir cephe hattı oluşturmalarına fırsat vermeden, bir savunma yapmalarına imkân vermeden 30 Ağustos’un hemen arkasından peş peşe şehirlerimizi, ilçelerimizi, köylerimizi, kasabalarımızı kurtarmaya başlamıştır. Bu süreç 9 Eylül’e kadar devam etmiş. 18 Eylül’de de Anadolu’daki Yunan kuvvetlerinin tamamı tahliye edilmiş veya burayı terk etmek zorunda kalmışlardır. İşte 30 Ağustos’ta elde edilen zafer Anadolu’nun işgal ordusundan, Yunan ordusundan temizlenmesini sağlamıştır. Ardından Mudanya Mütarekesi için de elimiz kuvvetlenmiştir. 11 Ekim 1922’deki Mudanya Mütarekesi ve oradaki yürütülen faaliyetlerle de Doğu Trakya’nın tekrar Anadolu’ya ve bu millete ait olan birlikteliği sağlanmış ve Lozan Antlaşması’na doğru gidilecek evrede TBMM ve bu savaşı yürüten kadrolar büyük bir başarı elde etmişlerdir. 30 Ağustos Zafer Bayramı ve 30 Ağustos’ta elde edilen başarı o günün kadroları tarafından da daha sonrasında da fark edilen bir unsurdur. Mustafa Kemal Atatürk de 1924’te savaş alanlarına giderek buradaki kutlamaları başlatmıştır. Bir sene sonrasında bunun yapılmamasının sebebi de o günün olağanüstü koşullarında devam eden işler vardır. Bunlar çözüldükten sonra da 1924’ten itibaren bu savaş ordumuzda ve devlet kadrolarında kutlanan bir savaş haline gelmiştir. 1950’ler 60’lardan sonrada coşkusu, katılımı daha da artmıştır. Bu savaş neyi kazandırmıştır? 30 Ağustos’ta elde ettiğimiz şey bize ne getirmiştir? Türkiye’yi kurarken bize cesaret getirmiştir, bize öz güven getirmiştir. 30 Ağustos sonrasında gerçekleşen hızlı müdahale İzmir’i tartışma meselesi hali olmaktan çıkarmıştır. Zaten daha sonrasında da Truva Harabeleri yakınlarında Türk ordusuyla İngiliz kuvvetlerinin karşı karşıya geldiği Çanak Havzası’nda görülecektir ki artık mesele Anadolu’da bitmiştir. Trakya ve İstanbul meselesi gündeme gelecektir. İşte Mudanya Mütarekesi’ndeki bu kazanımlar oradaki elde edilen başarılar daha sonrada Lozan’da taçlandırılacak ve 30 Ağustos bu milletten bu toplumda bu ülkenin kuruluşunda en kritik evrelerden birini oluşturmuştur. Bizim II. Viyana Kuşatması’ndan bu yana devam eden Sakarya Savaşı’nda durdurduğumuz o gerileme Büyük Taarruz ile beraber ileriye doğru bir adım olarak karşılık bulmuştur. Bu adım bütün dünyada şaşkınlık yaratmıştır. Yani 30 Ağustos’ta Yunan ordusunu Anadolu’nun ortasında imha ediyorsunuz 9 Eylül’de de İzmir’i kurtarıyorsunuz. Çok hızlı bir süpürme harekâtı olmuştur. Yunanlılar için bir kaçma ve hızlı bir çekilme sürecidir ve bir anlamda halk arasındaki Yunanların denize dökülmesi ifadesi bir anlamda gerçek gibidir. O kadar hızlı bir tahliyedir ki bu, apar topar birkaç yıllık o birikim ve kurmuş oldukları oradaki alt yapının aslında Türk ordusu karşısında hiçbir karşılığının olmadığı, Anadolu’nun bir araya geldiğinde bu insanların bu milletin bir araya geldiğinde önünde değil Yunan ordusu hiçbir tür kuvvetin duramayacağının açık, net ve tarihte altın harflerle yazılmış bir imza olduğunu da bütün dünyaya göstermiş eşsiz zaferlerden biridir. Bu zafer milletimize, ülkemize hayırlı olsun ve 30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu olsun.”

e-Konferansın tamamı için: https://www.youtube.com/watch?v=_Ngh_tNORu4

İlgili Haberler